“Sorun Kimyası”
Üç yıl önce
İzmir GÖZLEM Gazetesine, “Sorun
Kimyası” adıyla bir yazı
yazmıştım. Önce ondan alıntı
yapmak ve sonra da Meksika
kumarı gibi bir ekleme yapmak
istiyorum.
«Toplumumuz
sorunların ağırlığı altında
kaldıkça, yeni bir kavramın
giderek daha çok konuşulur
olması beklenmelidir. Bu kavram
“Sorun Kimyası” dır.
“Madde
Kimyası”, çeşitli maddelerin
hangi elementlerden oluştuğu,
bunların aralarında nasıl
bileşikler yapıp ayrıştığı,
sıcak, soğuk, basınç gibi dış
etkenlerin bunları nasıl
etkilediği gibi soruları açıklar
ve bu yolla da insanoğlunun
gereksindiği yeni maddeleri
nasıl yapabileceği konusunda ona
yol gösterir.
“Madde
Kimyası” bütün bunları,
maddeleri oluşturan “elementler”
ve bu elementlerin birleşip
ayrışmalarını düzenleyen
“kanunlar” yoluyla yapar.
“Sorun
Kimyası” da benzer şekilde
sorunların hangi elementlerden
oluştuğuna, aralarında nasıl
yeni bileşikler yaptığına,
mevcut bir sorun bileşiğinin onu
oluşturan elementlerine nasıl
ayrıştırılabileceğine, bir
sorunun bileşik mi yoksa temel
element mi olduğuna nasıl karar
verileceğine ilişkin konularla
uğraşır.
“Madde
Kimyası”nda olduğu gibi o da
bütün bu işleri, sorunları
oluşturan “sorun elementleri” ve
bu elementlerin birleşip
ayrışmalarını düzenleyen
“kanunlar” yoluyla yapar.
Uygulamalı
bilimlerde bir alan için
geliştirilen tekniklerin bir
başka alana uyarlanması pek
kullanılan yaygın bir yöntemdir.
Örneğin, elektrik akımı için
geliştirilen analiz yöntemleri,
su ve hava akımlarının tahlili
için, hatta trafik akımlarının
çözümlenmesi için kullanılır.
Sosyal
bilimlerle uğraşanlar genellikle
bu yalınlıktan rahatsız olurlar
ve “içine insan ögesi giren
olaylar kolay anlaşılmaz”
diyerek kendilerine biraz pay
çıkarırlar. İçinde insan
davranışı bulunan olayların
çözümlenmesinin güç olduğu
doğru, ama o tür olayların da
kendine özgü kurallarının
bulunmadığı ve bulmaya
çalışmanın boş iş olduğu da bir
o kadar yanlıştır.
“Sorun
Kimyası” Kimin İşine Yarar?
Her bilim
dalı ve her yeni metot bir
ihtiyaçtan doğmuştur.
“-75
derecede yorgandan dışarı çıkan
ayağın nasıl üşümeyeceği”
eskimoların sorunudur.
Eskimoların yapmaları gereken
rasyonel davranış, başka kimseyi
ilgilendirmeyen bu sorunu
anlamaya ve sonra da çözmeye
çalışmaktır.
“Sorun
Kimyası” ise, yukarıdaki gibi
bir sorunu bulunan ve
çağdaşlaşma konusunda pek bir
iddiası bulunmayan toplumların
değil, bizim gibi sorunu çok ve
özellikle de onları çözmekte
yetersiz kalan toplumların
meselesidir. O halde diğer bilim
dallarının geliştiği ülkelerin
değil bizim, sorunlarla
ilgilenen bir bilim alanı
tanımlamaya çalışmamız
gerekmektedir.
Çağdaş
toplumlar, sorunları bulunmayan
değil onları çözebilen
toplumlardır. Toplumumuz da
çağdaş olma arzusundaysa onları
çözmek, çözmek için anlamak,
anlamak için anladığını
sanmaktan vazgeçmek ve bunun
için de onları anlayabilmek için
bir metotlar dizisi (adına bilim
diyemesek de) geliştirmek
zorundayız.
“Sorun
Kimyası” 'nın Temel Kanunları!
“Madde
Kimyası”nın temel yasası
Lavoisier Kanunu'dur: “Hiçbir
madde yok olmaz, yoktan da var
olmaz, ancak şekil değiştirir”
biçiminde ifade edilebilecek bu
kanunun “Sorun Kimyası” 'ndaki
üç karşılığı şöyledir:
Kanun 1-
Sorunlar yoktan var edilebilir.
Her akılsızca davranış en az bir
sorun üretir.
Kanun 2-
Hiç bir sorun onu meydana
getiren nedenler ortadan
kaldırılmadıkça çözülemez, ancak
şekil değiştirir. Nedenleri yok
etmeye dayalı olmayan her çözüm
girişimi yeni sorunların
üremesine yol açar.
Kanun 3-
Bir sorun çözülmediği sürece
doğurma ve başka sorunlarla
birleşme yoluyla çoğalma
eğilimindedir.
Görüldüğü
gibi iki kimya arasındaki
başlıca fark “yoktan var etme”
konusundadır. O da, işin içine
insanın (insanın akılsızca
davranışlarının) girmesi
nedeniyledir.
Bu yeni
kavramı ve onun kanunlarını
öğrenmek zorundayız. Sorunlar
ağırlaştıkça, ortaya çok sayıda
kurtarıcının çıkması geleneksel
bir eğilimdir. Bu yeni kimyayı
öğrenmekten ve böylece sorun
çözme kabiliyetimizi
geliştirerek onlardan
kurtulmaktan başka çıkış yolu
yoktur.»
Aradan
geçen 3 yıl içinde bu yaklaşımın
doğru olduğunu, ama bir dördüncü
kanunun ilave edilmesi gerektiği
sonucuna vardım. Onu sizlerle
paylaşmak istiyorum.
Kanun 4-
Sorunların, aralarında
bileşikler yaptığı bir ortam
içinde, bileşiksiz bir ortamda
uygulanıp iyi sonuç vermiş
çözümler hedeflenen sorunu
çözemez ve hatta yeni sorunların
üremesine yol açar.
Nasrettin
Hoca -ünlü düşünürler Wise
Nasreddin diyorlar- beline ip
bağladığı adamı bir çekişte
aşağı indirip ölümüne neden
olunca kendini savunur: Dün yine
böyle bir kişi kurtarmıştım, ama
galiba o kuyudaydı!
Bu, sorunlu
ortamlarda birşey yapmadan
teslimiyet içinde kaderine boyun
eğmek gerektiği mi demektir?
Hayır.
Sadece, Sorun Kimyasına boş
vererek hiç bir sorunun
çözülemeyeceği demektir.
Tınaz
TİTİZ
http://www.tinaztitiz.com